Cuma, Aralık 25, 2009

Flip Flap

Bloguuum :) Ben çok mutluyuuum :))

İşi gücü, okulu bırakıp kendimi sanata adamayı heves etmiş, kendini ıkına ıkına tutan biriyim.. Malum..

Eve kapattım kendimi blog, uyumadım da erkenlerden kalktım, çayımı da yaptım, hüpürdettim de içtim. Ama tutup da aynaya hiç bakmadım bir haftadır. Güneşi almadım odama, ben de doğmadım ona. Yok kendimi salmadım, odamı dağıtmadım, yemeğimi yedim aksatmadım. 10 yıldır hapishanede yaşayan birinin düzeninde yaşadım. Sıradan, tekdüze ve hapis!

Sonra dedim ki blog; "Noldun sen?.. Sen bu değilsin.. Hani resim, hani fotoğraf, hani illüstrasyon??" İlk önce bir kitap bitirerek başladım, sonra Mesnevi'yi yarıladım. Ardından aldım elime kağıdı kalemi.. Yaptım blog. Yapabildim. Buldum ruhumu..

Bir yılbaşı tebrik kartı, bir de illüstrasyon yaptım. Ve kıçım kalktı blog. İnsanlar o kadar beğendi ki, en tepedeyken jübile yapasım bile geldi bi ara :D İllüstrasyonlarımı profil resimleri yaptılar blog. Bana ne kadar destek olduğunuzu bilemezsiniz.. Canım Elifcim ve biricik Sendegülcüm..

Durmak yok, bloga ve illüstrasyona devam! Çok siyasi oldu, ama oy toplamam lazım :P

Hosgeldi iki-bin-on

Noel baba, küresel ısınma kaynaklı buzul erimesi sonucunda makus kaderine yenik düşmüş ve kutup ayısı misali bir buzul üzerinde can vermiştir.
Evi, geyikleri, 535467 dildeki 'Jingle Bells' cd-kaset ve bilumum plakları, çuval çuval hediyeleri elimdedir!
Eğer ki şu resme bakıp da beğen butonuna basmadan geçerseniz, bu sene kimsenin hediyesi olmayacak! Ren geyiklerinden fırında yahni yapacağım! Dünya'da tek bir 'Jingle Bells' şarkısı duymayacaksınız! En sonunda da bu buzullar taşıp hepinizi öldürecek..

Tabi eğer beğenmezseniz :P

Mutlu Yıllar :) En büyük hediye hayatınız olsun!

Çarşamba, Aralık 23, 2009

Benim için sadece bir hikaye, ama senin gözünden bu bir 'Değişim Hikayesi'

Mail Kutumun Gönderilenler Klasöründen;

Bir gün bir kitap aldım elime. Ve gözyaşları içinde kapattım son kapağını. Mevlana ve Şems’in modernize edilmiş hikayesiyle başladı her şey..

Sonra kendimi sahaflarda buldum, eskimiş saman kokan ‘Mesnevi’ ciltleri ile doldu odam. Okudum, okudum.. Okudukça bedenden kopup ruhuma kavuştum. Sonra ödül gibi bir Sufi çıktı karşıma. Konya’ya götürdü beni. El sürdüm Şems-i Tebrizi’nin sandukasına. O gün içime bir hüzün çöktü ki kalmadı sanki bendeki eski ben. Bildiklerimin aslında hiçbir şey olduğunu gördüm. Bilmediklerimizi ayaklarımızın altına koysak başımızın arşa değeceğini gördüm. “Aşk” kadın-erkek ilişkisinden fazla artık benim için. Aşk, bakilik demek, dostluk demek, iki ruhun ahadlığı, tekliği demek ‘Marac’al-bahreyn’, yani iki denizin buluştuğu yer demek.


Sonra elimde olanlara baktım. Hatalarıma, insanların hatalarına, yapılan yanlışlara baktım. Tarttım, ağırlığı altında ezilince yüzleşmeye gittim, Afyon’a. Ve gördüğüm şey beni hayallerin nasıl kırıldığını izlediğim ince tiz çığlığın ardına götürdü.


Saf dostluk nedir? Bilir misin? Hiç saf dostun oldu mu? Çıkarsızca, sırf dostluğunu ona armağan ettiğin için şükranla, muhabbetle.. Benim olmadı. Eğer işin içine kıskançlık ve tahammülsüzlük giriyorsa orada hatalar, dönüşü olmayan yollar vardır. Dost, yolumu desteklemedi, dost sandığım.. Dünyevilikte yaşadığını unutuyor bazen insan, şaşırıyor yolunu. Yaşadığımız bu hayatın, yaşayacağımız ikinci hayatın yanında bir hiç olduğunu görmüyor. Bu bilinçle ruhunu sadeleştirebileceğini görmüyor. Kinleniyor da kinleniyor.


Benim yaptığım tek şey de bunların tümünden kaçmak oldu. Çok savaştım, hakkımı yeme, ama yapamadım. Omuzlarım o kadar güçlü değilmiş. Bitirdim ruhumu küçültenleri, beni kine ve nefrete zorlayanları. İstemiyorum çünkü. Nefret duyacağıma, hayatıma müdahaleye izin vermemeyi yeğledim..


İşte böyle.. Anlatabildiysem kendimi, ne mutlu ola ki bana. Yalnız kalma, o Allah’a mahsus. Mevlana, sabretmiş, bulmuş Aşk’ını. Sabret. Sabretmek beklemek değildir. Vakit keskin bir kılıçtır. Beklerken canını doyur. Tüm canlar gibi seninki de çok aç. ‘Yarın’ demek yol şartlarından değildir. Erteleme, vakit keskin bir kılıçtır.


Aşkı şehretmek ve anlatmak için ne söylersem söyliyeyim.. asıl aşka gelince o sözlerden mahcup olurum.


Baki Aşkla..

Çarşamba, Aralık 16, 2009

Bitmez Bu Afyon Günlüğü

Her yerde istikrarsız olduğum gibi, bu kişisel blog olayında da tam bir faciayım. Bir yazmaya başlıorum, hızımı alamayıp günde 2-3 yazı gönderiyorum. Aradan zaman geçiyor, sesim soluğum kesiliyor. Neden böyleyim ki? Düzensizliği hiç sevmeme rağmen neden bu kadar düzensizim?

Varol'a bakıyorum, maşallah.. Yazacak bir şey bulamasa da boş geçmiyor, saçmalıyor.. Geleceğine yatırım yapıyor.. Tamam tek yazdığım yer blogum değil, 2 adet ajandam var karaladığım. Ama olsun burası farklı, burası biricik. Gaz verin bana! :P

Neyse, gelelim asıl meseleye..

Acaba geçen sene hiç Açelya'mın parmaklarının gezindiği bu laptobundan yazı yazdım mı? Hatırlamıyorum, ama şu an tam burdayım ve bunu unutacağımı sanmıyorum..

Küçük Afyon gezim bugün start verdi.

Açe'min geppgenişş evinden yazıyorum, yalnız trajik tarafı; bu koca evde tek başına yaşıyor ve ev henüz bir düzen sahibi değil.. Ne kadar şanslı, kendi ayakları üzerinde durmaya başladı bile. Ben hala anne bağımlısı. Aile faktörü insanı çok uyuşuklaştırıyor. Hayata geç atılmak istemiyorum :/ İkinci faktör ise, bu eve beraber çıkmış olabilirdik, şimdi odalar daha dolu ve ev çok daha renkli olabilirdi.

Evin içine girdiğimde gözümde iki kare belirdi;

Evin şuanki hali ve eğer ben gitmiş olmasaydım olacak olan hali..

Off...

İnsan kararlarından pişman olmamalı.. Tam olarak bu eşikteyim. Burda durduğum her saniyede pişmanlığa daha çok yaklaşıyorum..

Bende olmayıp da Açelya'da olan fotoğraflarımıza baktım. Benim olduğum, ama benim daha önce görmemiş olduğum fotoğraflar..

Neler kaybettim ben, neler yitirdim.. Ama her şeye rağmen hayat getirdiği tüm eksi ve artılarıyla çok güzel..












Cuma, Aralık 11, 2009

Signs!

1. İşaret / saat: 13.30

Haporlörümün üstündeki sabitliğine son derece inandığım büyük "Nazar Boncuğu" Duman'ın şarkıları son ses çalmaktayken yere yuvarlandı. Kırılmadı, ama düştü. Ne anlama geldiğini anlayamadım. Sanırım daha açık bir işarete ihtiyacım var. Hala çok kararsızım.. Üf püf off.. "Alem yıkılsa ararım beeebeekkk!"

2. İşaret / saat: 14.30

;)

Pazartesi, Aralık 07, 2009

Düşün düşün aşamıyorum engelleri.. .

Rol yapıyorsun demiştim sana.
Gerçek duyguların değil bunlar.
Çok profesyonelsin, kendini bile kandırabiliyorsun demiştim!
Yıkılmadın, sen sabaha unutursun..
İnatçısın, geri dönmezsin.
Dönme zaten!
Kandırdığın sen ve kandırılmış ben seni geri istemeyecek emin ol!

Salı, Kasım 24, 2009

24 Kasım 1989-2009 / Gece Vardiyası

www.cadiloz.com

23 Kasım 2009 - 23.59

Berkayy @ telefon

-efendiim

+ hazır mısın damla?

- eveeett

+ dünyanın en iyi kızının doğum gününe son bir dakikaaaa

- hehehe :) ben miyim dünyanın en iyi kızı? hiç bir şeyi beceremeyen yeteneksiz nasıl en iyi olabiliyor ki :))
+ karıştırma şimdi orasını.. hazır mısın sen?

- evet giydim tuvaletimi, yaptım makyajımı, oturuyorum salonda :D

+ peki o zam
an harika, son 10 saniye. 10, 9, 8, 7...
- Berkay bana havaiifişek mi patlatacak camımın önünde :D
+ 3, 2, 1, sıfıııııırrr, şak şak şak şak :D

-haha :D

+ heepiiiy börtdeyy tu yuuuu, heeppiyy börtdeeey tu yuuu, heppiiy börtdeeey sanaaa

- ehehe :))

+ şimdi de ingilizce bilmeyenler için çeviriyoruum. doğum günün kutlu olsun damlaaa, doğum günün kutlu olsun damlaaaa

- berkay sus, domates getirin banaa!!
+ ne domatesi
- kafana atmam lazım :D
+ vay be. aldığımız karşılığa bak
- üf ama çok kötüsün :D ....
Beni çoook mutlu eden canım arkadaşım Berkay.. Çok teşekkürler sana..

00.04 Tolgay @ sms
"Dilerim yeni yaşında mutlulukların en güzelini yaşar, başarı merdivenlerini rahatlıkla tırmanırsın ve dilerim o tatlı yüzün hep güler, neşeni hiç yitirmezsin ;) Sevgi dolu dileklemle doğum günün kutlu olsun metropolcadısı.. Nice neşe dolu yaşlara adi cadı!

Aklıma afyonda seçil sen ben h
ep birlikte bize giderken doğum gününü kutlamak için alınan o ufak damla sakızlı pastanı yere düşürüp üstüne bir de yanlışlıkla tekme attığın geliyor :D neysem kendine iyi bak."
:)))) ahh.. mazi mazi..

00.05 Anıl @ facebook
"Kalbin hangi güzel şey için çarpıyorsa her doğan güneş seni ona getirsin..Şimdi elini o kalbine koy ve gözlerini kapat..ruhumu sana gönderiyorum..Birazdan öpüleceksin..iyiki doğduuuun damlaaaammm şak şak şak şak pişşuuuu pişşşuuu ehu:D"
4 senede bir kez unutmadın ki sen doğum günümü Anılım.. çok teşekkür ederim, hatırladığın için değil, hiç unutmadığın için :)


00.06 Mert ^^ @ facebook
"kim doğmuşş damla doğmus :))
güzeller güzeli damla :))
damlacım yenı yasında tum guzellıkler senınle olsun..
iyiki iyiki dogmussun ..Nice Güzel Yaşlara Güzel Arkadasım benimm :))"
Palyaçom benim :)) Nasıl da hatırlarmış guduuuu :) çok teşekkür ederimm mucuukk!

00.14 Berkay @ sms
"Yeni yaş.. Adı üstünde yeni. Yeni şeyler göreceğin yeni yaşın kutlu olsun o zaman.. 20 bir daha göremeyeceğin en önemli yaş, unutma :)"
Bu denli yanımda oluşun içimi nasıl da ısıttı..


00:16 Ozaaan @ telefon
-efendiim
+ alo damla hanım

- buyrun kimi
nle görüşüyorum?
... kısa bir boşluk
- ozaaan :D tanıdım sensinn, yemedi di mii işletemedin :D
+ yemedi valla :D hani yazarlar böyle günlerde iyiki doğdun, nice yıllara felan öyle basit basit.. neyse işte. iyi ki doğdun :D

- haha :D teşekkür ederim :))
+ yazmak ister
dim ama Eyüp sağolsun internetimizi kesmişler.
- olsun böyle daha iyi bak sesini duyuyorum, daha coşkulu oluyor
+ evet evet, teknolojinin nimetlerinden faydalanmamak lazım bazen

- e madem öyle telefonda teknoloji. gelin lan kapımın önüne :D
+ ben telgraf atıcam
- mektup da olur :D
+ yarın berkayla gönderiyorum ileteceklerimi

- ileteceklerini?
+ ya işte verilir ya do
ğum gününde böyle ufak tefek şeyler..
- sen bana hediye mi aldııın
+ kimlere aldık. sana almasam ayıp olurdu
- ah çok teşekkür ederim :)
+ gönül isterdi ki sana sony fotoğraf makinası alayım ama..
- bu hafta da loto çıkmadı değil mi :))
+ evet ya çıkmadı..
- hem sony'i napıcam, canon al canon

+ olur mu ya sony insan gözüne en yakın :D

- aa öyle mi tamam o da olur.. söz ver bak loto çıkınca alıcan :D
+ söz alıcam

- ben de seni paralarınla kucaklaşırken fotoğraflıcam
+ allah sana sonynin ile öyle fotoğraflar çektirmeyi nasip etsin..

- amin :D
....
Nasıl şaşırttın beni Ozan :) Çok çok teşekkür ederim!!..


00:20 Varol @ msn
"Bugün o küçük Damla'nın doğduğu gün, yani dünyaya bir meleğin indirildiği gün... Bakmayın adı
nın Damla olduğuna o bir nehir kadar coşkulu, okyanus kadar geniş kalbiyle insanlara mutluluk saçan biri. O dünyanın en harika insanı. Elinin değdiği her yerde kelebekler uçuşuyor sanki...
O o o benim için çok ayrı bir yerde, en değerli yerde. O aslında her yerde...
Doğum günün kutlu olsun kalbi kadar yüzü güzel kız. Herşey gönlünce olsun...

İyi geceler :)"

İyi ki varsın Varoluşum.. Çok sevdiğim.. Mucizem.. Tüm doğum günü dileklerimin yarısı benim olsun, yarısı senin..

00.33 Erdal @ facebook

"mutlu seneler damlacım..gönlünce bi hayat geçirmeni dilerim..=)ii ki varsın.♥ "
İyi ki seninle varım yeşiL'im..


00.43 Erhan @ Facebook
"Damlaaaaaaaaammmmmmmmmmmm :) her ne kadar ellerim yansada ben sana hep pasta getiricem :) yüzündeki o gülücükler hic gitmesin sakın..Dogum günün kutlu olsun, seni cok seviyorum damlusum ;) С днем рождения!"
я тебя люблю в моей жизни ^^

00.48 Erdem @ Facebook
"veee Doğum Günün kutlu olsun Damllaa !!!! Nice güzel yılların senin olması dileğiyle... :)"
Tüm iyi dileklerinin iki katının seni bulması dileğiyle.. :)

01.00 Esra'm @ facebook
"kuzuuuuum doğm günün kutlu olsun..kşke yanmzda olsaydın ve pastanın mumlarını birlikte söndürebilseydik..evet belki yannda diilim ama bi telefon kadar uzağındaym sadece ve kalbim hep sennle minik farem:)bu güzel günü sennle birlikte kutluorum ii ki doğdun ii ki varsın seni çoo...oook seviorum:)))"
esraa'm.. hissettim, sıcacık bir dilim ayırdım sana kalbimden.. gel birlikte mum dikip üfleyelimm..

01.18 toktor mehmet @ Facebook
"öğretmenler günün kutlu olsun.

1859 - Darwin'in "Türlerin Kökeni" çalışması yayımlandı.
1870 - Türkiye'nin ilk mizah gazetesi Diyojen yayımlandı.
1925 - Erzurum'da da şapka inkılabına karşı gösteriler yapıldı. Tutuklananlardan 13'ü idama mahkûm oldu ve Erzurum'da 1 ay sıkıyönetim ilan edildi.
1927 - Ankara'da, Heinrinck Krippel tarafından yapılan Zafer Abidesi açıldı.
1928 - Türkiye Büyük Millet Meclisi, Atatürk'e Millet Mektepleri Başöğretmenliği unvanını verdi.
1934 - Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal, Meclisten çıkan kanunla Atatürk soyadını aldı.
1939 - Gestapo, Çekoslovakya'da 120 öğrenciyi öldürdü.
1941 - II. Dünya Savaşı ortamında; pasta ve unlu yiyeceklerin yapımı yasaklandı.
1961 - BM, nükleer silah yasağını ABD'nin protestosuna karşın kabul etti.
1963 - ABD Başkanı John Kennedy'nin katil zanlısı Lee Harvey Oswald, Jack Ruby tarafından öldürüldü.
1976 - Van ve çevresinde; Çaldıran-Muradiye'de etkili olan 7,2 büyüklüğündeki depremde 3 bin 840 kişi öldü.
1977 - Yunanistan, Büyük İskender'in babası Kral II. Philip'in mezarının bulunduğunu açıkladı.
1981 - Türkiye'de, Atatürk'ün 100. doğum yıl dönümü olan 1981 yılında, 24 Kasım'ın her yıl Öğretmenler Günü olarak kutlanması kararlaştırıldı.
1983 - İsrail, Trablusşam'da tutuklu 6 İsrail askerine karşılık 4800 Filistinliyi serbest bıraktı.
1988 - Sürgünde Bağımsız Filistin Devleti kuruldu.
1989 - Hakkari'nin Yüksekova İlçesi'nin İkiyaka Köyü'nde, çoğu kadın ve çocuk olmak üzere 28 vatandaş, teröristlerce öldürüldü.
1990 - Kadınlar, Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Cemil Çiçek’in "Flört fuhuştur", "feminizm sapıklıktır" sözlerini düdük çalarak protesto etti. İstanbul Galatasaray'daki eylemde, polis 5 kadını dövdü, 11 kadın gözaltına alındı.
1994 - Galatasaray Barselona'yı 2-1 yendi; kutlamalarda 3 kişi öldü.
1994 - Efsanevi MacGyver adlı televizyon dizsinin "Trail to Doomsday" ismindeki filmi Türkiye'de gösterime girdi.
1996 - ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz'a Budapeşte'de Hilton Oteli lobisinde yumruklu saldırıda bulunuldu.
2005 - Picasso İstanbul'da sergisi Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi'nde açıldı.

bana surda hayırlı bi şey göstersene bi ya =D "
Hemmen! 1989 Damla dünyaya gözlerini açtı, yazmayı unutmuşlar nihahoho :D

Pazartesi, Kasım 23, 2009

Buz rengi ay ışığında
Kıvrılıp giden yollar
Sana mı uzanır, uzanır canım
Yokluğuna mı yoksa

Yüreğimin o güneşsiz
O karanlık köşesinde
Yeşeren umut filizine
Gözüm gibi bakacağım
İnan, inan, inan deli balım

Bir yaban elde sen, bir yaban elde ben
Düşte olsa razıyım sessizce çıkıp gelsen
Günlerce gözlerinde erisem konuşmadan
Yansam ateşlerinde tenine dokunmadan
İnan, inan, inan deli balım

Çok uzak bir aleve
Uçan bir kelebek gibi
Bilmem sana mı uçarım canım
Yangınına mı yoksa


Gün gelecek deli balım
Bunca hasretten sonra
Bir masalın sonu gibi
Kollarında olacağım
İnan, inan, inan deli balım



Taşırım ben hasretin yükünü
Acılarım koynumda sır gibi
Açarım baharda çiçek gibi
Dolarım içine gün gibi

Yeterki sen üzülme kendine dert etme
Varsın uzasın yollar sen aşkımdan vaz geçme
Yeterki sen üzülme kendine dert etme
Seni bir ömür beklerim sen aşkımdan vaz geçme

Karışır hüzünlenirim sen aldırma
Susar dinlerim yanarım ben aşkınla
Karışır hüzünlenirim sen aldırma

İçimde taşırım sesini hala


Neye Alıştıysan Onu Seversin.



Bir şarkıyı kimden dinlemeye alıştıysan hep ondan dinlemek istersin.
Hangi koltukta oturmaya alıştıysan, hep o koltuğa gider ayakların odaya girdiğinde.
Masanın neresinde oturacağın bellidir önceden..
Otobüste ayakta giderken nereye, nasıl tutunacağın..
Kapıdan hangi adımla çıkacağın..
Ekmeği bölüşün ya da kesiş şeklin, hepsi bellidir..
Alışmışsındır..
Ayakkabını bağlama şeklin,
Bardağı tutuş şeklin,
Hapşurma şeklin,
Daha nicesi..
Hep bellidir.
Alışmışsındır.

Ve alışmışsındır..

Nefesine,

Dokunuşuna,

Öpüşüne,

Gülüşüne,

Kokusuna,

Uykusuna,

Sarılışına,

Sıcağına,

Soğuğuna,

Varlığına..

Yokluğuna..

Neye alıştıysan onu seversin.

Çarşamba, Kasım 18, 2009

Bendeki 'en' derin izler

Kitapın son yaprağını okumak..

Heyecanlanır insan, daha hızlı okumaya yeltenir, ama bir yandan da son demlerinin tadını çıkartmak ister, bitsin/bitmesin çelişkisinde kalır..

"Aşk".. Öyle bir kitaptı ki; hani derler ya 'gözlerinizden yaşlar akarak bitireceksiniz' diye.. Bu öyle bir kitaptı ki, bitişiyle değildi verdiği hüzün.. Bitişinin ardından ilk sayfadan ta 415. sayfaya kadar gözlerinizin önünden akan şerideydi gözyaşlarınız..

Bana mevleviyatı tanıtan, bu yolda gönül gözümü açmama başlangıç olan, yeni nesil Türkçe ile eskiyi harmanlayarak böyle güzel bir anlatım yaratan ve koca bir yüreğe sahip olduğunu düşündüğüm Elif Şafak'a sonsuz teşekkürlerimi iletiyorum.. Evinde oturup elinde kahvesi, laptobundan bunları yazarken kaç kişinin hayatına milyonlarca renk getireceğinin farkında mıydı acaba? Kitlelere ulaşan bu kitap benim gibi bir sürü kişinin dönüm noktası olmuştur.. Gezmeden ilmini aktaran bir derviş Elif Şafak..

Bir kitap biter, devamı olmadığını bilirsiniz.. İçinizde kalır hani.. İşte içime oturan bir hikaye.. Devamı yok.. Hem olsun, hem olmasın.. Böyle tatlı kalsın kafamda.. Bir yandan devam etsin, Mevlana'nın ve Şems'in büyüleyici hikayesi asırlarca daha devam etsin..

Ve ben yaptığım büyük başlangıcımla 'sonsuz' ilimde 'toplu iğnenin başı' kadar ilerlediğimi düşünüyorum. Ne kadar tezat değil mi? Bilgi.. Çok bildiğinizi zannetmeyin, bilgi denizi alabildiğine geniş, ne kadarına sahip olsanız da denizin her köşesini keşfetmeye ömrünüz ve gücünüz yetmez.

Noktalar sürekli değişse de bütün aynıdır. Bu dünyadan giden her hırsız için bir hırsız daha doğar. Ölen her dürüst insanın yerini bir dürüst insan alır. Hem bütün hiçbir zaman bozulmaz, her şey yerli yerinde kalır, merkezinde.. Hem de bir günden bir güne hiçbir şey ayrı olmaz.
Ölen her Sufi için bir Sufi daha doğar.

Hileden, desiseden endişe etme. Eğer birileri sana tuzak kuruyor, zarar vermek istiyorsa, tanrı da onlara tuzak kuruyordur. Çukur kazanlar o çukura kendileri düşer. Bu sistem karşılıklar esasına göre işler. Ne bir katre hayır karşılıksız kalır, ne bir katre şer.
O'nun bilgisi dışında yaprak bile kıpırdamaz. Sen sadece buna inan!

Kusursuzdur ya Allah, O'nu sevmek kolaydır. Zor olan hatasıyla sevabıyla fani insanları sevmektir. Unutma ki kişi bir şeyi ancak sevdiği ölçüde bilebilir. Demek ki hakikaten kucaklamadan ötekini, Yaradan'dan ötürü yaratılanı sevmeden, ne layıkıyla bilebilir, ne layıkıyla sevebilirsin.

Bu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken sen hiç ol! Menzilin yokluk olsun. İnsanın çömlekten farkı olmamalı. Nasıl ki çömleği tutan dışında ki biçim değil içinde ki boşluk ise, insanı ayakta tutan da benlik zannı değil hiçlik bilincidir.

Şu dünya bir dağ gibidir, ona nasıl seslenirsen o da sana sesleri öyle aksettirir.Ağzından hayırlı bir laf çıkarsa,hayırlı laf yankılanır.Şer çıkarsa, sana geridin geri şer yankılanır.
Öyleyse kim ki senin hakkında kötü konuşur, sen o insan hakkında kırk gün kırk gece güzel sözler et. Kırk günün sonunda göreceksin her şey değişmiş olacak. Senin gönlün değişirse, dünya değişir.


Şimdi bitmiş kitabıma sarılıp uyuma vakti..




Konya.. Dolup taşıp sana geliyorum..

Pazartesi, Kasım 09, 2009

Kobe'min Doğum Günü..



Bir pasta dolusu mum daha üfle hayata! İyi ki doğdun, benim canım arkadaşım..

Cumartesi, Kasım 07, 2009

Ge, gece

Önce karanlık vardı. Sonra aydınlık. Önce gece vardı, sonra gün. Önce kaos vardı, sonra Güneş dizgesi. Ve geçmiş, işte bu yüzden gecedir. Gece de geçmişe giden yolun manzarasıdır. Belki de en güzel gece sözcüğü Türkçeye aittir.

Bir sözle pek çok yolculuğa çıkartır. Geçmiş ve gece aynı sözde buluşur. Geçmek sözcüğü gece sözcüğünü de bize verir, geçmiş sözcüğünü de. Aslında eski, eski Türkçede gecenin karşılığı için bir sözcük daha vardı. Ama bu sözü artık kullanmaz olduk, dünde kaldı. Bu sözcük, tün sözcüğüydü. Artık yalnızca dün diyoruz, dün için; gece için tün demiyoruz. Kim bilir neden? Ama tünaydın diyoruz, bu da kim bilir neden? Her gece bize geçmişimizi verir. Geçmiş, geçmez. Geçmiş gecede birikir. Gece, geçmiş geri gelir. Evet geri. Ya da keri. Bu sözcük, yani kökü ke veya ge olan sözcük de arka anlamına gelirdi. Eski, eski Türkçede, kimse çok kesin söyleyemez ki, gece veya keçe ile geri belki de aynı anlam pınarından içiyordu.

(Yazık ki, geçmiş sözlerin kaynaklarını öğreneceğimiz tek kaynak da yalnızca İngiliz dilinde ve bir İngiliz tarafından yayımlanmış kitaptır. Bu kitap da ancak kimi önemli kütüphanelerde bulunmaktadır. Bu da Sir Gerard Clauson’un kitabıdır. Türkçe olarak ya da olduğu gibi İngilizce olarak, bu ülkede yayımlanmayı beklemektedir. Kitabın adı da şudur: An Etymological Dictionary of Pre-Thirteenth-Century Turkish)
Özcan Yüksek / Atlas Temmuz 2008, sayı 184

Perşembe, Kasım 05, 2009

"Ya kör olsaydık?"


Yiğit:

bu fotoğrafı görünce birden aklıma geldi..
küçük bir anımı paylaşmak isterim izninle___
2 sene önce falan (1 eylül 2007) çok fena ölümcül bir kaza geçirmiştim.... 12 günlük çok yoğun bir bakımdan çıktıktan sonra hastanede yatıyorum bi odada. (bunları da daha sonraları babaannem falan anlatıyo bana)
hiç konuşmuyorum. bana seslendiklerinde sesi duyup bakıyomuşum ama sesin geldiği yere doğru değilde başka bi yerlere doğru.. babam o zaman babaanneme "anne bee gözleri de mi görmüyo acaba" falan demiş. sonraki iki-iki buçuk ay nasıl geçti bilmiyor, hatırlamıyorum.. babaannem bunu bana anlatmıştı daha önce.. neyse.. bir akşam laplap kucağımda PS ile uğraşıyorum "babaanne bee hani ölmedim, sakat kalmadım.. bunlara seviniyorum bi yana da hani gözleri de mi görmüyo acaba falan demiş ya babam sana. gözlerim görüyo ya en çokta ona seviniyorum" dedim. "neden en çok sakat kalmadığına falan değilde ona seviniyon" dedi. "kızları göremezdim o zaman" :D:D diye makarasına vurmuştum konuşmayı o zaman... Gözlerin kıymeti iyi bilinmeli... Gerçi her şeyin kıymeti iyi bilinmeli...

aklıma geldi ve paylaşmak istedim__zamanını çaldım özür dilerim..

Saygılar___ Hörmetler______


#######################################

Damla:

Estağfurullah.. Ne zaman çalması..


Benimle paylaşmak istediğin için teşekkür etmem gerekir asıl..

Gözleri kapananın gönülleri açılır derler.. Ama mühim olan kör olmadan da bunu hissedebilmek.. Kapat gözlerini 1 dakikalığına.. Ne kadar dayanabilirsin ki? Kapatsan bile tek yaptığın boş boş oturup o bir dakikanın bitmesini beklemek olur..

Düşün bir.. Umurunda mı gündüzün uzaması, gece zifiri değil mi hep ona? Aynası var mı evinde? Ne yapıyor o aynayla, dokunup camın soğukluğunu mu hissediyor? Görebiliyor mu yeşili, maviyi, doğayı? Uçan kuş ona huzur verebiliyor mu?

Ne kadar kötüyüz.. Kafamızın içi ne kadar örümcek bağlamış.. Kör bir adam geçer sokaktan, elinde sopası.. Gözleri katarakt gibi, korkunç bir hal almış, biraz da şaşı, aldığını sanmış o kötü -artık neye göre kötüyse- manzarayı kapatmak için her zaman taşıdığı perdeleri olan gözlüklerini.. ve sen ona bir sarra hastası, bulaşıcı bir virüs gibi bakıyorsun.. Acımaktan çok iğreniyorsun.. Muhakkak o dolmuşun kapısını bulmaya çalışırken bir el yardım uzatıyor ama, bir el yardım ederken 10 el sadece uzaktan seyrediyor..

İnsan toplumsal bir varlık.. O yüzden toplumdan soyutlanmak kör olmaktan daha menem bir şey. Yoksa bir kör de kör olarak mutlu olabilir.. Gözleri görmez, gönlü görür, eli görür, teni görür, görür de görür..

İçimizdeki şu lanet hissi atmamız dileğiyle, biz insanız, güya en akıllı, sağduyulu varlığız.. Güya..
Bıktım bu boş toplumun boş boş bakışlarından..

İçimi döküş yazım gibi oldu, lütfen üstüne alınma.. Ama doğru üzerinde eğriliğe gittikçe insanlık ben daha çok döküleceğim.. Belki havaya, ama belki de ulaşacak bir tek kişiye..

O resmin anlamını kavradığın için de çok teşekkürler..

Cumartesi, Ekim 31, 2009

Ver elini Fethiye


ANFOK'la beraber Fethiye'ye gidiyorum 1 saat sonra..
Ovacık köyünde şirin, bizbize olacağımız bir otelde konaklayacağız..
Fethiye Fotoğraf Klübü üyeleriyle tanışıp kaynaşıp ertesi gün tam güneşin doğuşuyla fotoğraf çekmeye başlayacağız..
Daha sonra Kayaköy, Amintas/Liman, Fethiye istikametinde çeke çeke ilerleyeceğiz :)
Planımızda Saklıkent'e uğramak vardı, ama sanırım bu kadar yer gezdikten sonra ne makinamızda yeterli hafıza kalır, ne de havada güneş :)
Zaten çok yağmurlu bir gün..
Olsun.. ben bayılırım yağmura..
Özlediğim yağmurlarla, hayalini kurduğum fotoğrafçılık, yıllardır görmek istediğim Ölüdeniz'le..

mutluyum..
ve gülümse şimdi..

Perşembe, Ekim 29, 2009

1923 - 2009

http://fc00.deviantart.com/fs50/f/2009/302/c/a/Cumhuriyet_by_TSk4rTaL.jpg

Cumhuriyetimizin doğduğu gün hepimize kutlu olsun.
Bir meşale gibi havada tutarak, onunla aydınlanarak yürüdük 86 yıldır. Bu meşale hiç sönmeyecek!


Çarşamba, Ekim 28, 2009

Plansız, Programsız, Ayarsız


Saat öğlen 1.
Sular kesik.
Sular kesik olunca çok strese giriyorum.
Kıvırcıklığı artsın, daha güzel oluyor yıkanmadığı zamanlar diye 4 gündür yıkamadığım permalı saçlarımın artık takadi kalmadı, suyla buluşmak istercesine grevdeler. Hareket bile etmiyorlar, kütük gibi kaldılar.

Sanırım bir önceki postumda kullandığım rezervuar kapağında verdiğim "asat" reklamı Antalya su ve atıksu idaresini pek memnun etmedi.
çok da iğrençleşmek istemem ama evin nüfusunun olan tek wcyi doldurduğu ve yanına yaklaşılmayacak hale getirdiği evde 'sabah çişi'mi hala tutmaktayım.

o değil, insan elini yüzünü yıkamayınca güne başlayamıyor.
bekliyorum
biliyorum, bu bekleyişim faydasız..
bu sular bu akşama kadar gelmeyecek..
ben de ya açlıktan ya da fazla asitten ölücem.(*)

(*)sidikte 0,40gr-0,80 gr/litre ürik asit varmış

The Notebook



"çoğu romantik film perdelerini kapattığında aslında hikaye bitmemiştir, kim bilir söz konusu çiftin başına daha neler gelecektir...
ve aslında biraz düşününce o 32 diş mutluluğumuzun yersiz olduğunu anlarız, ama bu, anlatılan hikayenin gerçekten sonlandığı bir film ve tuhaf bir şekilde yırtına yırtına ağladığınız halde gerçekten mutlu oluyorsunuz. kendiniz için de böyle bir aşk diliyorsunuz..."

ekşisozluk

****

"-niçin bana hiç yazmadın? neden? bana göre aramızdaki bitmemişti.. yedi yıl boyunca seni bekledim..
+sana 365 tane mektup yazdım. sana bir yıl boyunca her gün mektup yazdım. bana göre de aramızdaki bitmemişti.. hala da bitmiş değil... "

****

-kimi seçersem seçeyim birileri mutsuz olacak!
-lanet olsun birilerinin ne istediğini bırak! sen ne istiyorsun??

****

young allie: look at us.
young noah: what are we doing?
young allie: do you think in another iife, i couid have been a bird?
young noah: what do you mean?
young allie: like reincarnation.
young noah: i don't know.
young allie: i think i could. say i'm a bird.
young noah: no. don't do it.
young allie: say i'm a bird.
young noah: stop it. stop it now. you're not.
young allie: say it!
young noah: you're a bird.
young allie: yeah. now say you're a bird too.
young noah: if you're a bird, i'm a bird.

Pazartesi, Ekim 26, 2009

Bugün


Son iki üç günümü ryan reynolds ve okan bayülgen ile geçirmem sonucunda rüyamda ikisini gördüm.. Ryanla tam bir aşk filmi çevirirken okan aramıza girip kara kedilik yapıyordu.. rüyaya bak sen :) Ryan ve ben.. Ahhh ah. gerçekten rüya dedikleri bu olsa gerek :)

Gece güzel bir ryan reynolds filmi olan "sadece arkadaş"ı izledikten sonra uyuya kaldım salonda.. derin bi karın ağrısıyla uyandığımda saat 11di. hava kapalıydı ve yağmur yağıyordu. açtım balkonu derin bir nefes aldım..

işte günlerdir beklediğim manzara
harika yağmur ve toprak kokusu, sonbahar yaprakları..

öyle süslendim ki dışarı çıkmadan önce, kendim bile şaşırdım.. sadece ıslanmaya gitmiyor muydum? o an anladım kendimi mutlu etmek için sebepler arıyordum.. sonra kendime yemek ısmarlamaya karar verdim.

dışarı çıktığımda biraz aptal durumuna düştüm. çünkü tek manto ve bot giyen bendim. seçtiğim elbise çok ince olunca mont alayım dedim, ama sürekli bakışlara mağruz kaldım :) özellikle yağmurun altında çırılçıplak gezen zenci turistlerin yanında..

burgerda yedim yine. midem başka bir şey kaldıramaz oldu dışarda. o kadar yağlı şeyi nasıl yiyebiliyorum onu da anlayamadım. parama kıyıp 14tlye duracell pil aldım foto makinam için.. sonra bindim ilk gelen dolmuşa nereye gittiğimi bilemeden ve rastgele bir yerde indim..

öyle güzeldi ki..

yürüdüm, yürüdüm, yürüdüm..

şemsiye ile gezenlere bi anlam veremedim, resmen nur yağıyordu tepemize.. bunu durdurmaya hiç niyetim yoktu.. yağmur hüzün yükledi bana, ağladım ağlayacaktım caddede kendi kendimi sorgulayarak gezerken.. sonra collezionun vitreninden gözüme renkli renkli çoraplar çarptı.. girdim bir sürü çorap aldım ihtiyacım olmamasına rağmen. alışveriş yapmayı çok istediğimi farkettim, ama sıktım kendimi.. onun yerine bir kumbara aldım, anca kırmaya kıydığın zaman içindeki parayı alabileceğin türden.. ve içine 5tl atıp başladım sabrımı sınamaya.. biriksin bakalım..

gözyaşlarımı da içime akıtıyorum. hiç bir kimseyi hayatımda hiç bir şekilde istemiyorum..

Gökler ağlıyor, sen nerdesin?

Birileri bir şeyler söylesin şu vefasız insanlara..


Nasıl yanlız bıraktın beni, söyle nerdesin..



Pazar, Ekim 25, 2009

Gelecekteki Sevgiliye;

sevgili sevgilim,

tanışmadık henüz biliyorum; ya da tanıştık ama farkında değiliz birbirimizin. bir yerlerde durmuş bir yandan hayatın koşturmacasında kaybolmuşluk duygusuyla ilerlerken diğer yandan hayatın bizim için yazdığı hikâyenin kahramanları olmayı bekliyoruz. nerdesin, ne yapmaktasın, kimlerlesin, en sevdiğin renk hangisi, en çok hangi filmde ağladın bilmiyorum. merak ediyor muyum, bilmem ki; sen gelince anlatırsın zaten hepsini en baştan; anlatırsın değil mi? anlatırsın ve dinlersin beni... o kadar çok ihtiyacım var ki dinlemeye, anlatmaya, anlamaya ve anlamlandırmaya...

çizgi filmlerdeki ve filmlerdeki kahramanlar dışında hayatımın kahramanı olmadı benim, ama umutluyum senden; olursun değil mi benim kahramanım... hem şehri canavardan kurtarmanı filan beklemiyorum ki ben senden. gel ve gör içimdeki hala masallara ve kahramanlara inanan küçük kızı. ve o küçük kız hayat ona çelme takıp her düştüğünde tutup kaldır yerden, kanayan yerlerini temizle ve bir masal anlat ona. her gözyaşı döktüğünde küçük kız al onu yatır göğsüne, saçlarıyla oyna gözyaşları dinene kadar, sonra hatırlat ona gözyaşlarının sadece mutluluğa yakıştığını.

kahramanım, belki yolculuğa çıkarız seninle günün birinde neşeli akdeniz sahillerine ya da hayallerimin başkentine doğru. cam kenarında benim oturduğum bir tren ya da otobüs yolculuğu. neşeli hikayeler anlatırım belki sana yol boyunca, bir hikayeye başlamışken bir diğeri gelir aklıma; karışır sonunda hepsi ve ben çocuksu bir gülüşle boşverip hikayeleri dayarım başımı omzuna. beni gördüğün o ilk anı anlattırırım sana bilmem kaçıncı kere, bizim hikayemizdir çünkü benim en sevdiğim hikaye.

baharın ilk yağmurunda ya da yazın ortasında muzip bir yağmurda şemsiyesiz kalırız belki. sen söylenirsin muhtemelen, ben de bozulan saçlarımı düşünür hayıflanırım önce; sonra birbirimize bakar gülümseriz ve yakıcı bir öpüşe dahil ederiz utangaç yağmur damlalarını. bir gün batımında ya da doğumunda yanındayken senin, neye olduğunu bilmeden hüzünlenirim belki, gözlerim hüzünlü bakar uzaklara. o an bir şiir gelir aklıma mısralarını eksik hatırladığım ve senin de hatırlayamadığın, şairinden özür dileyip kendimiz ekleriz bir kaç mısra. sonra sana bakarım, bana hayatı şiir tadında yaşatan kahramana, kahramanıma ve az önce gözlerime yerleşen hüzün yerini sana bırakır; sana ve aşka...

her neredeysen iyi bak kendine olur mu? herkese ve her şeye rağmen kendin olarak kal, doğru zaman geldiğinde de gel. gel ve beni al; bir de çok bekletme beni olur mu? hazırım çünkü ben sana...

hoşçakal

imza: şimdiden seni çok seven ben.

Alıntıdır

Çarşamba, Ekim 21, 2009

Gece konsumatristi diye apsürd ve sapık bi başlık geldi aklıma

Gecenin körü gödüklerinden ötürü uyku tutmamış ve telefondan interneti sayesinde Varol'a meyillemiştir hissiyatını;


Bu böyle olmaz donjuan. Acı çektir bana, yırt parçala. Uyandır uyandığın anda. Kaldır, çişimin sesini duyana kadar da peşimi bırakma. Gün içerisinde uyutma. Kısacasi sıç ağzıma! Başka oluru yok düzenlenmemin.. Ne mi yaptim? Senin nette tüm saklı sırlarını buldum.. Ardından facede bi bakayım da yatayım dedim.. Geçen sene sınıfta hiçç ama hiç konuşmadığım, şişko (öyle bi şişkoki bacaklari birbirine dolanacak da düşecek hissi veriyo), kepçe (düşün ki afyonun rüzgarında kulak cırparak ilerleyebilecek) ve asosyal bir insan evladı var idi! Bi kere sesini duymadım, aynı kendine benzeyen tavşan gibi mel mel bakan bi arkadaşı vardı. Arada gözükür, pek sık teşrif etmez, gelse de geç kalır, sınavların ortasında gelirdi. Kimse de takmazdı gölge gibiydi. Ben onun faceine rastladım :| Şaşırdım. Konusamıyo olsa da yazabiliyordu. Profilindeki yorumları okumakla geçirdim bir 15dkmi, güldüm güldüm, oturdum. Ardısından nerdeyse her fotoda yanında olan, kendisinin yarısı ebatlara sahip çirkin yüzlü kızın kim oldugunu merak ettim. Sevgilisiymiş :| inanamadim!
Hayır. Kepçe, aşırı şişko ve asössyel die sevilmeyi haketmior değil elbette.
Ne peki biliyor musun?


Kıskandım lan :s acaip hemde. Her yere birlikte gidiorlar, aynı dilden konusuyorlar, cok garip bi cift olsalar da ikisi bir fidanın guller açan dalı gibi..

Sevmek, aşk falan.. Güzel şey lan..

Bu maili de resim takviyesiyle plöge eklim. Belki bu olaydan bi ders cikaran olur. Gerci derslik bi sey yok ki be? Hep oyle derler ya, ben de galyana geldim.
Lav yu! Mujk! :*

"Erkek Dediğin;" Madde 1

Maddeler ve resimlerle, kuşe kağıda özel basım!
"Erkek Dediğin;"
Şimdi tüm müzik marketlerde, kitapçılarda ve cadiloz.blogspot.com'da!
Tükenm
eden Alın!

Madde 1:Öyle balık gibi, ağzı açık mel mel bakmayacak. Gelişime açık olacak, tvden edindiği apsürd kültürle yetinmeyecek. Kişiliğine ve seçimlerine göre imajıni oturtacak.



Pazartesi, Ekim 19, 2009

Deja-vu


İstanbul'dan halam gelmiş.
Babam da bakkalına çağırdı, "halaların gelecek, sen de gel" diye..
Atladım son model bisikletime :)
Gittiğimde henüz gelmemişlerdi.
Bakkal kızı olmak süper bişey yau. Yiyosun içiosun bakkal amcanın gözüne baka baka :D
hem de söylenebiliyosun.. "off ne biçim bakkal ya, icetea yok mu?!"
tabi sonuçta o baban. agrasife binmiyor, kalkıyor çıkarıyor, en soğuğunu veriyor :D (ee malum burda yaz hala.)
Neysem..
Halamlar geldi.
Çıktık dışarıdaki masaya oturduk. Muhabbet, sohbet. Derken apartmandan komşumuz seval teyze geldi ziyarete. Halamları da tanır. Çok da sıcak bir kadındır. Almanya'da büyümüş, yetişmiş felan. Süper bi kadındır. Çılgındır teyzedir. İkisi karışınca süper bi şey çıkar ortaya :)
Sonra konu benim yaptığım abuk sabuk illüstrasyonlarımdan açıldı. Halam görmüş, adi kuzen fulya göstermiş :D
utandım :$
"Sen ne güzel şeyler yapıyosun öyle, fulya diyo ki damla da benim gibi grafikçi olmalıymış aslında."
işte laf tutamam ağzımda iki dakika :/
"şeyyy, aslındaaaa... ben istiyorum resim okumayı. sevmiyorum turizmi"

ve
deja-vu!

sene 2007. aylardan ağustos. öss tercihleri zamanı. ben 306 puan almışım 1. bölümden. tercih yapmayı düşünmemekte, dershane aramaktayım. daisy'yi çişe çıkartmışım. bahçeyi dolaşırken seval teyzeyle karşılaşırız ve der ki "tercih yapmalısın. ailene yazık, o kadar seni dershaneye gönderdi, bir sene daha yük olacaksın onlara. söylemiyorlar sana, ama oku. ne okursan oku." zoruma gider, içime oturur. haklı derim kendi kendime. tercihlerin bitmesine son 2 saat kala tercih yaparım. evet 4 yıllık bir okula yerleşirim. Turizm!

ve sene 2009. aylardan ekim. benim gsfye yoğunlaşmaya başladığım zaman. lara ritmle konuşmuşum, kursa yazılmak üzreyim. "GSF yetenek sınavı hazırlık kursu". tabi bunu o an orada söylemedim, hele ki bölümümü bırakmamı istemeyen babamın yanında.. sadece düşündüğümü söyledim. ve seval teyze devreye girdi. "okulu bitirmelisin. ailene yazık, 2 sene seni okuttular, bir daha baştan yük olacaksın onlara. bitir, sonra okursun onu da."
ve patladım. "hatırlıyor musun 2 sene önce bana böyle böyle söylemiştin. şimdi o yüzden 2 senem boşa gitti. bir sene daha hazırlansaydım 1 sene karda olacaktım şimdi"
tabi babam girdi araya, "yok yok okulunu bitirecek" deyişleriyle. sustum.

ama kararlıyım. bu sefer bu kararı ben vereceğim. gerekirse hem çalışır, hem okurum. ama kesinim. bu böyle.

Resim: On devi, dejavu by =Soyismyhomeboy

Uyuşuk, mayışık, ama yine de kendiyle barışık.


Eveeeeet, yine bir pazartesi ve damla yine şuan derste olması gerekirken odasında, bilgisayarının başında.
Uyku düzeni bozulmuş, toparlayamaz bir halde; anca sabahın 6'sında uykusu gelmekte.. Olsun yine de 3 haftadır "Tamam, bu gece erken uyuyacağım." demekte..
Yar bana bir akıl medet,
Aman bana bir akıl medet.

Çözüm nedir ?
Bir program, kuralcı bir baba, internetin kablosunu koparmak(*)?

(*)hayır, o sonuncusunu yapamam, dün internetimi limitsiz yapmışken hele, asla :/

Neyse ne..
İkinci öğretimim.
Sabahlıyorum.
Geç kalkıyorum.
Sonuç olarak; okula gidemiyorum.

Help o_O

Resim: Devi on - by ~TentacleEyes

Benim Büyük Kararım.

Bu yazı gece telefonumla yazılmıştır.

Acayip moralimi bozdu bu kitap.. Şimdiye kadar inandığım şeylerin hepsine yanlış diyor! Ve haklı da.. Hepsi yanlış! Tamamen toplum baskısına göre şekillenmişiz..
Erkenden bi okula yazılmak, alakan olmayan bir konuda uzmanlaşmak ve ömür boyu mutsuz olmak! Hayat bir kere ve mutluluk dediğin o şey tam içinde.. Seni hiçkimse, hiçbirşey ya da hiçbirtoplum bastırmamalı, engellememeli.. Sen bir canlısın ve hayatının en güzel zamanlarındasın..
Elbette her şey böyle toz pembe değil, mutluluğun uğruna her şeyi bir köşeye fırlatamıyorsun bazen.. Ama göze almak lazım, katlanmak lazım..
İşte içimden gelen bastırılmış isteğim; ben hiç bir zaman gerçekten öğretmen ya da turizmci olmak istemedim, toplum dayattı!
Kendimi o dünyaya ait hissetmiyorum.. Sorumluluk alacak ve sürekli birşeyleri düşünecek bir kişiliğim yok! Bu iş, turizm.. Bana göre değil.. Ömür boyu çekemem..
Ben bir ressam, ben bir müzisyen, ben bir fotoğrafçı, ben bir seramikçi, ben bir güzel sanatlar fakülteli olmak istiyorum!
Ne gerekiyorsa yapacağım ve gerçek mutluluğu yaratıcılığımda bulucağım!

Teşekkürler OSHO..

Çarşamba, Ekim 14, 2009

Elif Şafak / Aşk

D&R'ın en çok satanlar rafının en tepesinde olan bu kitabı almak için görevliden yardım istedim. Madem o kadar çok satıyor, neden o kadar yükseğe koyuyorsunuz ki?
Gareziniz mi var Elif Şafak'a
hı?
hı hı ???


http://photos-c.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc1/hs204.snc1/7125_157949717401_719477401_2637874_4521184_n.jpg

Pazar, Ekim 04, 2009

Gittim, Geldim. Ben hep gider gelirim.




Maduriyetim: Hala bir fotoğraf makinam olmamasından dolayı bu ufak tatilimi resmedememem
Çözümüm: deviantart'tan kendin çekmişçesine resimler bulmak
Tatilin zararları: iş birikmesi, staj defterinin hala ortalarda sürünüyor olması
Tatilin yararları: Bir tutam karanfil atılmış çay gibiyim
Bugün: Bir fotoğraf makinam oldu
Durum: Çok mutlu değilim çünkü yarı profesyonel
Temenni: Sırf ucuza profesyönel makina almak için Work&Travel'a gitme isteği
Kargaşa: Avon satışını her genç kız iş hayatına atılmadan yapmalı. Gerçek bir pazarlama cambazlığı
Saat: sabahı buldu. ikinci öğretim olmak bu demek galiba
Beyin: Kararsız, evet her zamanki gibi
Yarın: bu staj defteri dolmalı. Sürekli aklıma geliyor, hatta hiç çıkmıyor. bulduğum her boşluğa "staj defteri" yazabilirim, ama oturuup kalan 8 günü doldurmam

Perşembe, Eylül 24, 2009

Kısacık bi tatil molası

Ufacık, tefecik, içi dolu turşucuk bi tatile çıkıyorum. Yüzücem bol bol, kaldıysa azıcık güneş biraz da bronzlaşırım belki di mi :)





Annem

Annem için facebook'da bir albüm oluşturdum.. Onun üniversite resimlerini derledim. Ardından benimle olan fotoğraflarını ekledim.
Çok duygulandım.. Anlatamam bunu..
Ağlaya ağlaya albüm oluşturmamıştım hiç :)
İyi ki varsın annecim, hep ol..

yenilendik, temalandık

sanırım da bişeye benzedik.
aradım, taradım, sordum, soruşturdum, gözaltına çektim, dayak attım, bayıltıp üzerine bi kamyon limonata içirip kendine getirrttim*

(*ehliyet sınavındaki apsürt sorulara çağrışım yaptım.
Bölüm:İlkyardım/Soru 12: Güneş çarpmasından bayılan vatandaşa nasıl bir ilkyardım yöntemi uygulanması gerekir?
A- Üstünü sıkıca örterim, battaniye, yorgan, pike... yetmedi üstüne otururum.
B- Kafasından aşağı bir varil suyu boşaltır, sonra varili kafasına geçirir, ardından bir yokuştan aşağı doğru savurup yoldan geçen tırla bütünleşmesini beklerim.
C- Buzdolabına koyar, yarım saat bekletir, daha sonra çıkartıp oda sıcaklığında servis ederim.
D- Üflerim, üflemeden önce bol sarımsaklı ve sirkeli işkembe çorbasını son damlasına kadar tüketirim.
E- Su ve tuz kaybının giderilmesi için hastaya meyve suyu ve tuzlu ayran içiririm.
Yani biraz abartmış olabilirim, ama şıklar bunlara yakın değil miydi a yoldaşlar?
Sınav anında böyle apsürt bir soruyla karşılaşınca insan ister istemez tedirgin oluyor, "kafa mı buluyorlar, şifreli soru mu, yoksa gayet bu sınav embesil düzeyinde mi hazırlanmış?" diye.
Dipnot: E şıkkı tamamen doğru olup, eski sınavlardan birinden araklanmıştır.)

neyse.
Umarım temam birilerinin dikkatini çeker de, gidip sayfanın altına inip çalmanın yollarını ararlar ve de bu kadar arayıp bulmam dolayısıyla da bi teşekkür ederler inşallah. Amiiiinnnn.

Pazartesi, Eylül 21, 2009

Kıçımdan bir demet sevgi akıtıyorum;

benden başka derdi olmayanlara burdan kucak dolusu kıçımdan gülücükler gönderiyorum.
auahuahauh
:D

Pazar, Eylül 20, 2009

kötü arkadaş, kaka arkadaş.

Arif bana kızdı :/

Azarladı.
Darıldı.

Haklı.
Ama ama ama ben.. unuttum..
Wordpress'de takip diye lanet bi eklentim olmadığı için blog yazdığını unuttum :/
Dolayısıyla takip etmedim.. Ve haklı olarak kızdı..

Akkoşum.. Özür dilerim.. Haklısın sen :(

Takipdeyimm

Cumartesi, Eylül 19, 2009

Lanetli Gözler

ev lazım, iş lazım.

ev ve iş bulmak ne zormuş.
evet. yeni anladım.

5 gün girmemek, 6. gün girip 10 tane post göndermek.

Huyum kurusun.

Hayatıma biraz renk katmaya ihtiyacım var. Belki de yalnız olduğum bu şehirde konuşacak renkli bir karaktere.



Bir papağan almak istiyorum.

çok değişik bir dünyaya adım papağan sahibi olmak. Araştırdım da, kendime resmen koca alıyorum gibi hissettim(!) sürekli ilgi, alaka ve sevgi bekleyen tüylü bir kocam olacak. Tüylerini bana süpürge, yastık, toz bezi, burun gıdıklayıcısı, belki de yelpaze edecek. Sohbetin belini kırıcaz akşama kadar. Kafayı yicez, delirip saçımızı başımızı yolucaz. Balkona çıkıp iki hava alıcaz, bir de hulohup çevirip iki göbek atıcaz. Sonra otantik meyveler yicez, kivi yiyip dişlerimizi kamaştırıcaz. Safariye çıkarız belki ilerde. Onun doğup büyüdüğü ormanlığa gideriz. Oradaki akrabalarını ziyaret ederiz. Anasının, babasının elini öper, hayır duası alırız. Sonra aslanların saldırısından kurtarır beni. Kim bilir.. Belki ceylan avlarız. Ardından belki Paris'e gideriz. Eyfel'de akşam yemeği yeriz. Sonra köye döneriz. Köyümüzün yağmurlarında ıslanır, çeşme başında biraz soluklanırız. Son model kırmızı arabamıza atlayıp eve döneriz. balkona.. farkederiz ki... ya da farkederim ki. hepsi hayal. ben yine yalnız.

Sütlü tatlı yemekten sütlaç kıvamına gelmişse kafan..

Eski bir şarkının nakaratındayken sözleri dinlemeden sadece melodiye kaptırdığında kendini farkedersin sözden çok önemli müzik. şöyle tutsam mikrofonu kökünden, "la" notasını basarken titreyen sesimle söylesem tüm çalan şarkıları. Bir de imaj. ne bileyim işte, rastalı saçlar, boyunda anlamlı bir dövme, üstünde asortik ve gerçek dışı bir elbise. Belki bir topuklu ayakkabı. Kızmızı renkte. Mikrofon sanki seninle doğmuşçasına kavramacalar, felanlar, fistanlar.

İsterdim aslında. Neden olmasın ki? Nedir beni korkutan? "La" notası eğitilemez mi? Kaybettiğim "la" belki gökkuşağının altındadır. yağmur yağmasını beklerken birden kış bastırır mı? Buralara kar yağar mı? yağmazsa insanlar kış geldiğini nasıl anlarlar ki Antalya'da? O zaman kış olur mu? Sonbahar, ardından ilkbahar mı gelir?

5. bir mevsim olsa ya. Ne sıcaktan söylendiren, ne polenlerinden nefret edilen, ne rüzgar esen, ne de ayağını kaydırıp seni düşüttüren.. Öyle bir mevsim ki; terlemediğin, üşümediğin, hapşurmadığın, özene bözene yaptığın saçlarının bozulmadığı bir mevsim. Herkes seçeneksiz o mevsimi sevse, ama çok kısa sürse.. şöyle 1 ay felan.. Tadı damağımızda kalsa da hep gelse diye beklesek.

Çok mu söyleniyoruz? Aslında her mevsim güzel de, biz mi görmüyoruz? Üzgün olduğumuzda neden havanın kapalılığına yoruyoruz bunu? İçimiz kapalı olmasın mı aslında?

vs vs vs.. öff geç oldu. beynim bulandı. canım sıkıldı ve daha bir sürü tırı vırı işte..

düzeltme: inanmayın, blogumun saati yanlış. onun da saati şaşmış. üçe on var. gece. soğuk. hafifmeşrep bir müzik. belki cazz. bilmiyorum.

düzeltme2: artık blogun saati pasific okyanusuna göre ayarlı değil. ne alakaysa ta oralara kadar gitmiş blogum. (+2:00) Istanbul ve saat artık gerçekten 3.

Cuma, Eylül 18, 2009

2007 / 2009 Afyon'da bir damLa



Eğer gidersem.. Hani var ya öyle bir ihtimalim.. Beni unutmayın olur mu.. Herkesten ve her şeyden bir parça koymaya çalıştım. hayatımı dolduran sizlere, en sevdiklerime, hepinize kucaklar dolusu öpücükler.. Elimizdeki günlerin bir gün gelip mazi olacağını unutmadan tadını çıkartarak, dolu dolu yaşamanız ve her zaman gülümsemeniz dileğiyle.. Beni hayata bağlayan hepinizi ve yaşamayı seviyorum!

Pazar, Eylül 13, 2009

Yaşasın okulumuz... :?



Yarın yeni sınıfımla tanışacağım gün.
Hüff..
Böyle oluşmuş bir grubun içine girmek kadar zor bir durum yok.
En son lise sonda Ankara'dan Antalya'ya taşınınca böyle bir şeyi yaşamıştım.
Sinir bozucu bir şey.
Herkes tanıdık, kanka, hatta akraba olmuşken..
Sen yırtıktan sallanıcasına katılıyorsun aralarına..

Aslında..
Benim gibi şeker bir şeye kim hayır diyebilir diye ukalalık durumlarına girmek istiyorum.
Ama dünyanın binbir türlü halleri var tabi..
Ben şimdi çok heyecan yapıp içime kapanırsam yandık :D
Çatlakça gözükmem lazım, biliyorum..
Kafayı daha dün sıyırmış, taze deliler gibi gözükmem lazım ki,
"vay lan iyi ki geldi" diyebilsinler bana..

Geliyorum bekleyin ^^

Myspace'den geçerken şöyle güzel bir sese rastladım.. Buyrun deneyin siz de;
Tık

Cumartesi, Eylül 12, 2009

Aşk'tır insanı güzel yapan..


Sanırım 3 yıl felan olmuştur Nazlı'nın ilişkisi..
FaceBook'da görür görmez bu iletisini geçmişime gidiverdim..
Aşktır insanı güzel yapan..
İnsan bir kişiye en içten bağlı olunca dünya nasıl da pembeleşiyor di mi blog..

Ben de öyleydim di mi
"Yaşamayı Seviyorum" diye nidalar atardım..
Şimdi aşkım nerde blog?
Bi daha hiç gelmeyecek mi?

Çorbadaki Sinekler

Blogum yumurtladı!
Ay ay ay.. Hanimiş de sinekcikte, çorbadan mı çıkmış da cık cık da mış mış da
Guduuuuuuu!!!
Varol & Metropol ortam yapımdır efenim.
şukuleta gibi oldu, banıp banıp yiyesimiz bile geldi


http://corbadakisinekler.blogspot.com/

Yağmur yağıyor, herkese günahları kadar..

Hüff ne biçim bir yağmur yağıyor dışarda..
Acaba Antalya'nın altyapısı bu durumu kaldırabilir mi? Saat 6 civarı başlayan yağmurun hala sonu gelmedi.. Biri bulutları çok sinirlendirmiş olmalı.. Fazla sıktığımız deodorantlar, bakkala giderken bile dört tekere muhtaç olmamız, yaktığımız ormanlar...

Dünya çirkinleşiyor.
Öyle pembe bulutların arasında değil artık..

Olsun, sen yine de pembe kal blog ^^



Cuma, Eylül 11, 2009

Yalnız Kalmaya Çalışma Denemeleri - Part1



öhöhöm
Bu kurdaleyi kesmeden önce bir açılış.. sşkdlks
bir kapanış konuşması yapmak istiyorum efenim..

Yayında ve yapımda emeği geçmiş olan ve -di'li -miş'li zamanlarımın içindeki girdaba karışmış olan bütün eski aşklarıma sonsuz teşekkürler!

Sayenizde büyüdüm, gördüm. Kiminiz ne kadar iğrenç mahluklar olduğunuzu gösterdiniz, kiminiz hayatım boyunca silemeyeceğim yerler edindiniz..

Ama gel gelelim ki her tatlı hikayenin bir sonu varmış. Hiç bir şekilde pişman olmadım, keşke demedim hiç birinize.. Yaşanmışlıklar olgunlaştırır insanı dedim. Afferin dedim hepinize. Sizlerle büyüdüm..

Şimdi kariyerimin zirvesinde jübile vakti. Aşık olup pervasızca seven ve 2 senenin sonunda terkedilen kalbim yediğini kusar hale geldi artık. Ne ben onun midesini bozmaya niyetliyim, ne de insanları kalbimde öğütüp, kusup, onları iğrençleştirme taraftarıyım..

Bundan böyle hep yek, hep tek başıma ♫

Veeee gelelim en önemli kısma
İçimdeki şeytanın sürekli dürttüğü kısmımadır bu sözlerim!
Laynn!
Ayağını denk al!
Yan gözle, tek gözün kapalı, mel mel, maymun gibi, abaza gibi, nasıl bakıyorsan bak farketmez! Ama sadece bakacaksın! Baktığınla kalacaksın! Artık kalp kır-ma-ya-cak-sın!
Kimsenin kalbini çalıp, kaçıp, ilerdeki sahanlıkta tenis topu niyetine kullan-ma-ya-cak-sın!
Eğer olur da içinden "Ya evet ben bu adama aşık olabilirim." diye yanılıp şaşırıp tuhaf şeylerin içersine düşerseeeen...! blogunu açıyorsun, bunu okuyorsun ve ardından 3 göbek atıp bir de hulahup çeviriyorsun!

Belki 3-5 sene, belki 10-15.. Ne zaman sevmeyi bilirsen..
Hoşgeldin rahibe hayatım..
5. tekrarım.. Ama söz..
Bu son..



hüff.. keselim derken dolanmayalım da

YGS, LYS, hani bizim ÖSS

Kendimi sevmeyi özledim ben. Eskiden ondan başkasını sevmezdim, son 4-5 aydır nasıl dışlıyorum kendisini, bilseniz.. Üstüne de hiç alınmıyor, oturmuş yüzsüzce bu yazıyı yazıyor birde kendine çeki düzen vereceğine. Aklı fikri başında davranabilmesi için daha kaç kere küfür etmem lazım kendisine bilmiyorum. Ama bu gidişle temiz bir dayak yemeden benden, kendine gelmeyecek sanırsam..

Hayatım kısım kısım değişmekte, yeni bir düzen kurmaktayım. Bu sevmediğim şehirde ikametgah ettiğim yetmezmiş gibi yatay geçiş sayesinde artık okumaya da başlayacağım. Zaten her gün tüm şehri dolaşıp bir saat sonra okula ulaşıyor olma fikri beynen çürüttü beni. Şehri günde iki kere turlamam gerekecek ve ikinci öğretim olmam dolayısıyla bunu geç saatlerde yapacak olmam gözüme çok korkutucu geliyor. Neyse.. Bir şekilde bu duruma da alışıcaz, hatta ve hatta burda olmaktan büyük bir mutluluk duyup geldiğim yeri unutucam biliyorum, ama bu beni asla yeniden üniversiteye giriş sınavlarına hazırlanmaktan alıkoyamaz!!

YGS ve LYS :/ hım.. Çok ilginç bir sistem.. Keşke ÖSS kalsaydı mı desem, bunlar hoşgeldi mi desem? Ne desem bilmiyorum, ama bir tadına bakmayı düşünüyorum.. Aklımı çelenler sağolsunlar ^^ 3 senelik aranın sonunda yeniden üniversite sınavına giriyorum.. Gencim, güzelim, sınavları üzerim :) üstüne bir de öğretmen olup turizmi bırakırım. Sonra yaşasın rahat hayat. Sınav dergisi yeni sınav sistemine yönelik setini çıkarttığı anda siparişimi veriyorum ve haldur huldur sınavlara hazırlanmaya başlıyorum.. Gelsin sınıf öğretmenliği! Bana da nasıl yakışır di mi :D Hele bu yeni imajımdaki cadı saçlarımla yıh yıh yıh yıh :D

Müzük'ümü ister iseniz..

http://filekeeper.org/download/shared/04_Wreck_Of_The_Day.mp3

Linki budur, buyrun.. Anna Nalick - Wreck of the Day


O kadarrrr mutluyuuuum kiiii ^^


O kadar mutluyum ki


O kadar mutluyum ki şimdi kusabilirim 
Şu an başka hiçbir yerde olmak istemezdim
Burda her şey harika
Aradığım ne varsa hepsi bu dünyada
İnanasım gelmiyor gerçek olduğuna


Bu kadar güzel olacağını tahmin edemezdim
Kendimle barışacağımı hiç beklemezdim
Her şeyin bir la la la laaaaaaaa
Anlamı var la la la laaaaaaaaa..
Sonsuza kadar içinde yaşayacağımız bir dünyamız var
La la laaa la la lalalalaaaaaaaaaa


O kadar mutluyum ki ağlayasım geliyor
Tüm bu saçmalıklar insanı büyülüyor

Sizinle her şey çok güzel
Burda hayat sahiden de mükemmel
O kadar şahane bir his ki neredeyse
kırıyor insanın kalbini


Bu kadar güzel olacağını tahmin edemezdim
Kendimle barışacağımı hiç beklemezdim
Her şeyin bir la la la laaaaaaaa
Anlamı var la la la laaaaaaaaa..
Sonsuza kadar içinde yaşayacağımız bir dünyamız var
La la laaa la la lalalalaaaaaaaaaa

Bizim dünyamız hep aynı...
Ah bu dünyamız hep aynı...