Cuma, Aralık 25, 2009

Flip Flap

Bloguuum :) Ben çok mutluyuuum :))

İşi gücü, okulu bırakıp kendimi sanata adamayı heves etmiş, kendini ıkına ıkına tutan biriyim.. Malum..

Eve kapattım kendimi blog, uyumadım da erkenlerden kalktım, çayımı da yaptım, hüpürdettim de içtim. Ama tutup da aynaya hiç bakmadım bir haftadır. Güneşi almadım odama, ben de doğmadım ona. Yok kendimi salmadım, odamı dağıtmadım, yemeğimi yedim aksatmadım. 10 yıldır hapishanede yaşayan birinin düzeninde yaşadım. Sıradan, tekdüze ve hapis!

Sonra dedim ki blog; "Noldun sen?.. Sen bu değilsin.. Hani resim, hani fotoğraf, hani illüstrasyon??" İlk önce bir kitap bitirerek başladım, sonra Mesnevi'yi yarıladım. Ardından aldım elime kağıdı kalemi.. Yaptım blog. Yapabildim. Buldum ruhumu..

Bir yılbaşı tebrik kartı, bir de illüstrasyon yaptım. Ve kıçım kalktı blog. İnsanlar o kadar beğendi ki, en tepedeyken jübile yapasım bile geldi bi ara :D İllüstrasyonlarımı profil resimleri yaptılar blog. Bana ne kadar destek olduğunuzu bilemezsiniz.. Canım Elifcim ve biricik Sendegülcüm..

Durmak yok, bloga ve illüstrasyona devam! Çok siyasi oldu, ama oy toplamam lazım :P

Hosgeldi iki-bin-on

Noel baba, küresel ısınma kaynaklı buzul erimesi sonucunda makus kaderine yenik düşmüş ve kutup ayısı misali bir buzul üzerinde can vermiştir.
Evi, geyikleri, 535467 dildeki 'Jingle Bells' cd-kaset ve bilumum plakları, çuval çuval hediyeleri elimdedir!
Eğer ki şu resme bakıp da beğen butonuna basmadan geçerseniz, bu sene kimsenin hediyesi olmayacak! Ren geyiklerinden fırında yahni yapacağım! Dünya'da tek bir 'Jingle Bells' şarkısı duymayacaksınız! En sonunda da bu buzullar taşıp hepinizi öldürecek..

Tabi eğer beğenmezseniz :P

Mutlu Yıllar :) En büyük hediye hayatınız olsun!

Çarşamba, Aralık 23, 2009

Benim için sadece bir hikaye, ama senin gözünden bu bir 'Değişim Hikayesi'

Mail Kutumun Gönderilenler Klasöründen;

Bir gün bir kitap aldım elime. Ve gözyaşları içinde kapattım son kapağını. Mevlana ve Şems’in modernize edilmiş hikayesiyle başladı her şey..

Sonra kendimi sahaflarda buldum, eskimiş saman kokan ‘Mesnevi’ ciltleri ile doldu odam. Okudum, okudum.. Okudukça bedenden kopup ruhuma kavuştum. Sonra ödül gibi bir Sufi çıktı karşıma. Konya’ya götürdü beni. El sürdüm Şems-i Tebrizi’nin sandukasına. O gün içime bir hüzün çöktü ki kalmadı sanki bendeki eski ben. Bildiklerimin aslında hiçbir şey olduğunu gördüm. Bilmediklerimizi ayaklarımızın altına koysak başımızın arşa değeceğini gördüm. “Aşk” kadın-erkek ilişkisinden fazla artık benim için. Aşk, bakilik demek, dostluk demek, iki ruhun ahadlığı, tekliği demek ‘Marac’al-bahreyn’, yani iki denizin buluştuğu yer demek.


Sonra elimde olanlara baktım. Hatalarıma, insanların hatalarına, yapılan yanlışlara baktım. Tarttım, ağırlığı altında ezilince yüzleşmeye gittim, Afyon’a. Ve gördüğüm şey beni hayallerin nasıl kırıldığını izlediğim ince tiz çığlığın ardına götürdü.


Saf dostluk nedir? Bilir misin? Hiç saf dostun oldu mu? Çıkarsızca, sırf dostluğunu ona armağan ettiğin için şükranla, muhabbetle.. Benim olmadı. Eğer işin içine kıskançlık ve tahammülsüzlük giriyorsa orada hatalar, dönüşü olmayan yollar vardır. Dost, yolumu desteklemedi, dost sandığım.. Dünyevilikte yaşadığını unutuyor bazen insan, şaşırıyor yolunu. Yaşadığımız bu hayatın, yaşayacağımız ikinci hayatın yanında bir hiç olduğunu görmüyor. Bu bilinçle ruhunu sadeleştirebileceğini görmüyor. Kinleniyor da kinleniyor.


Benim yaptığım tek şey de bunların tümünden kaçmak oldu. Çok savaştım, hakkımı yeme, ama yapamadım. Omuzlarım o kadar güçlü değilmiş. Bitirdim ruhumu küçültenleri, beni kine ve nefrete zorlayanları. İstemiyorum çünkü. Nefret duyacağıma, hayatıma müdahaleye izin vermemeyi yeğledim..


İşte böyle.. Anlatabildiysem kendimi, ne mutlu ola ki bana. Yalnız kalma, o Allah’a mahsus. Mevlana, sabretmiş, bulmuş Aşk’ını. Sabret. Sabretmek beklemek değildir. Vakit keskin bir kılıçtır. Beklerken canını doyur. Tüm canlar gibi seninki de çok aç. ‘Yarın’ demek yol şartlarından değildir. Erteleme, vakit keskin bir kılıçtır.


Aşkı şehretmek ve anlatmak için ne söylersem söyliyeyim.. asıl aşka gelince o sözlerden mahcup olurum.


Baki Aşkla..

Çarşamba, Aralık 16, 2009

Bitmez Bu Afyon Günlüğü

Her yerde istikrarsız olduğum gibi, bu kişisel blog olayında da tam bir faciayım. Bir yazmaya başlıorum, hızımı alamayıp günde 2-3 yazı gönderiyorum. Aradan zaman geçiyor, sesim soluğum kesiliyor. Neden böyleyim ki? Düzensizliği hiç sevmeme rağmen neden bu kadar düzensizim?

Varol'a bakıyorum, maşallah.. Yazacak bir şey bulamasa da boş geçmiyor, saçmalıyor.. Geleceğine yatırım yapıyor.. Tamam tek yazdığım yer blogum değil, 2 adet ajandam var karaladığım. Ama olsun burası farklı, burası biricik. Gaz verin bana! :P

Neyse, gelelim asıl meseleye..

Acaba geçen sene hiç Açelya'mın parmaklarının gezindiği bu laptobundan yazı yazdım mı? Hatırlamıyorum, ama şu an tam burdayım ve bunu unutacağımı sanmıyorum..

Küçük Afyon gezim bugün start verdi.

Açe'min geppgenişş evinden yazıyorum, yalnız trajik tarafı; bu koca evde tek başına yaşıyor ve ev henüz bir düzen sahibi değil.. Ne kadar şanslı, kendi ayakları üzerinde durmaya başladı bile. Ben hala anne bağımlısı. Aile faktörü insanı çok uyuşuklaştırıyor. Hayata geç atılmak istemiyorum :/ İkinci faktör ise, bu eve beraber çıkmış olabilirdik, şimdi odalar daha dolu ve ev çok daha renkli olabilirdi.

Evin içine girdiğimde gözümde iki kare belirdi;

Evin şuanki hali ve eğer ben gitmiş olmasaydım olacak olan hali..

Off...

İnsan kararlarından pişman olmamalı.. Tam olarak bu eşikteyim. Burda durduğum her saniyede pişmanlığa daha çok yaklaşıyorum..

Bende olmayıp da Açelya'da olan fotoğraflarımıza baktım. Benim olduğum, ama benim daha önce görmemiş olduğum fotoğraflar..

Neler kaybettim ben, neler yitirdim.. Ama her şeye rağmen hayat getirdiği tüm eksi ve artılarıyla çok güzel..












Cuma, Aralık 11, 2009

Signs!

1. İşaret / saat: 13.30

Haporlörümün üstündeki sabitliğine son derece inandığım büyük "Nazar Boncuğu" Duman'ın şarkıları son ses çalmaktayken yere yuvarlandı. Kırılmadı, ama düştü. Ne anlama geldiğini anlayamadım. Sanırım daha açık bir işarete ihtiyacım var. Hala çok kararsızım.. Üf püf off.. "Alem yıkılsa ararım beeebeekkk!"

2. İşaret / saat: 14.30

;)

Pazartesi, Aralık 07, 2009

Düşün düşün aşamıyorum engelleri.. .

Rol yapıyorsun demiştim sana.
Gerçek duyguların değil bunlar.
Çok profesyonelsin, kendini bile kandırabiliyorsun demiştim!
Yıkılmadın, sen sabaha unutursun..
İnatçısın, geri dönmezsin.
Dönme zaten!
Kandırdığın sen ve kandırılmış ben seni geri istemeyecek emin ol!