Cumartesi, Eylül 19, 2009

Sütlü tatlı yemekten sütlaç kıvamına gelmişse kafan..

Eski bir şarkının nakaratındayken sözleri dinlemeden sadece melodiye kaptırdığında kendini farkedersin sözden çok önemli müzik. şöyle tutsam mikrofonu kökünden, "la" notasını basarken titreyen sesimle söylesem tüm çalan şarkıları. Bir de imaj. ne bileyim işte, rastalı saçlar, boyunda anlamlı bir dövme, üstünde asortik ve gerçek dışı bir elbise. Belki bir topuklu ayakkabı. Kızmızı renkte. Mikrofon sanki seninle doğmuşçasına kavramacalar, felanlar, fistanlar.

İsterdim aslında. Neden olmasın ki? Nedir beni korkutan? "La" notası eğitilemez mi? Kaybettiğim "la" belki gökkuşağının altındadır. yağmur yağmasını beklerken birden kış bastırır mı? Buralara kar yağar mı? yağmazsa insanlar kış geldiğini nasıl anlarlar ki Antalya'da? O zaman kış olur mu? Sonbahar, ardından ilkbahar mı gelir?

5. bir mevsim olsa ya. Ne sıcaktan söylendiren, ne polenlerinden nefret edilen, ne rüzgar esen, ne de ayağını kaydırıp seni düşüttüren.. Öyle bir mevsim ki; terlemediğin, üşümediğin, hapşurmadığın, özene bözene yaptığın saçlarının bozulmadığı bir mevsim. Herkes seçeneksiz o mevsimi sevse, ama çok kısa sürse.. şöyle 1 ay felan.. Tadı damağımızda kalsa da hep gelse diye beklesek.

Çok mu söyleniyoruz? Aslında her mevsim güzel de, biz mi görmüyoruz? Üzgün olduğumuzda neden havanın kapalılığına yoruyoruz bunu? İçimiz kapalı olmasın mı aslında?

vs vs vs.. öff geç oldu. beynim bulandı. canım sıkıldı ve daha bir sürü tırı vırı işte..

düzeltme: inanmayın, blogumun saati yanlış. onun da saati şaşmış. üçe on var. gece. soğuk. hafifmeşrep bir müzik. belki cazz. bilmiyorum.

düzeltme2: artık blogun saati pasific okyanusuna göre ayarlı değil. ne alakaysa ta oralara kadar gitmiş blogum. (+2:00) Istanbul ve saat artık gerçekten 3.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder